5 Kasım 2009 Perşembe

Ayrılık veya Tebdil-i Mekan -1


Merhaba Kıymetli Okurlar;

Eski(mez)ler “tebdil-i mekanda ferahlık vardır” derler. Zaman zaman ayrılıklar veya tebdil-i mekan, istem dışı, hoş olmayan şekillerde, kimi zamanda istemli, hoşgörü ve karşılıklı saygıya dayalı gerçekleşebilir. Ne mutlu ayrılıklarını, ikinci kısımdaki gibi gerçekleştirebilenlere.

Yine eski(mez)ler “birbirinin yüzüne bakabilmek” tabirini kullanırlar. Yaşanan ayrılıkların sonucunda nice insanlar bilirim aynı evde bulunmaktan, aynı yolda yürümekten, aynı cenazede yan yana saf tutmaktan kaçan. Ama nice ayrılıklar da bilirim, onca zaman bir birini düşman belleyen insanların farklı bakış açıları ile bakmalarına, olaylar veya kişilerin olumlu yönlerini görebilmelerine bir vesile olan. Eskisinden daha samimi ve hoşgörülü olabilmeyi öğreniriz bu tip ayrılıklar ile.

İnsan aslında bir açıdan ayrılık endekslidir. Babasının sulbünden, annesinin rahminden, annesinin göğsünden ayrılarak hayata başlar. An gelir okumak için, askerlik için veya sevdiceğine varabilmek için sıcak yuvasından, sevdiklerinden ayrılır. Gün gelir iş ortamından, nerdeyse eşinden ve çocuklarından çok uzun zaman geçirdiği değerli mesai arkadaşlarından ayrılır. Gün gelir ayrılıklar tersine döner. Babası, annesi, abisi, eşi kendisinden ayrılır. Oğlu, kızı bir zamanlar kendisinin başkalarına yaşattığı ayrılığın hüznünü kişiye yaşattırır. Gün gelir insan hayatının en büyük hüznünü yine sevdiklerine yaşatarak ayrılır gider. Her bir ayrılık farklı kavuşmaya gebedir.

Aslında her bir ayrılığın bir sebebi ve sonucunda bir hedefi vardır. Yahya Kemal Sessiz Gemi şiirinin başında ;
“Artık demir almak vakti gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” der.
Üstadın şiirini irdelemek elbette bana düşmez, kim bilir hangi ruh haleti ile yazmıştır bu enfes şiirini. Ama bizim perspektifimizden “hayat yolculuğunda meçhule yer yoktur”. Anne rahmine düşmesi On Milyarlarda Bir (1 / 10.000.000.000) ihtimal olan insanın hayatında meçhul veya şans veya tesadüfe yer yoktur. Sebep/sonuç ilişkisini pek anlamasak da her şey müthiş bir düzen içinde akar gider.

Ayrılıklara da bu açıdan bakmak gerekir zannediyorum. Yoksa her bir ayrılık kişinin ruhunda onulmaz yaralar açabilecektir.

Ne mutlu zaman ve mekanda, ayrılıklar yaşamalarına rağmen gönüllerde birlikteliklerini devam ettirebilenlere ve ne mutlu vardıkları yeni limanlarında eski limanlarını aramayanlara, daha güzel ve iyi limanlara ulaşanlara, ulaştırılanlara.

Saygı ve sevgilerimle.
Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com

10 Ekim 2009 Cumartesi

Kifayetsiz muhterisler ve 'cahil cesareti'

Merhaba Kıymetli Blog Okuyucusu;

Bu yazımda www.yenibiris.com dan alıntıladığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Başlığı oldukça ilginç “Kifayetsiz muhterisler ve 'cahil cesareti'”.

“Dunning-Kruger Etkisi” teorisi ile 2000 yılında Nobel ödülü alan psikologların tespitlerine bakalım katılacak mısın? Bakalım kendinizi hangi kategoriye yerleştireceksiniz? Yoksa “tam beyaz veya siyah değilim zannediyorum griyim” mi? diyeceksiniz.

Keyifli okumalar.
Saygı ve sevgilerimle.
Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com


Kifayetsiz muhterisler ve 'cahil cesareti'


New York Stern School of Business'te görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani Dunning-Kruger Etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de, Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.

Journal of Personality and Social Psychology'nin Aralık-99 sayısında yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" der.

Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:

-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.

-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Değerlendirme zaafı

İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler.

En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı.

En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.)

İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar. Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.

İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır.

Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir. Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır. Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu'nun Peter Prensibi'nin (*) yatağını yaptığı da ortaya çıkar.

Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.

(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.

Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?

1- Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.

2- Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.

3- Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.

4- "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası değil, kendisidir.

5- Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.

6- Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.

7- İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir. Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.

8- İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.

9- Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.

10- Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına…

Yazımızın orjinaline http://www.yenibiris.com/HurriyetIK/Oku.aspx?ArticleID=4941 adresinden ulaşabilirsiniz.

18 Eylül 2009 Cuma

SAP Forum 2009 : Açık ve Net

AÇIK HEDEFLER, NET STRATEJİ, TEMİZ BİR GELECEK
SAP Türkiye tarafından her yıl organize edilen ve gelenekselleşen SAP Forum etkinliğinin ondördüncüsü, SAP Forum 2009’a katılın. 16 Ekim 2009 Cuma günü, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilecek olan SAP Forum 2009’da yeni fikirler, yeni stratejiler ve yeni fırsatları keşfedebilir, sektörünüze ve ilgi alanınıza özel aydınlatıcı sunumlara katılabilir ve Türkiye’de gerçekleştirilen en büyük IT buluşmalarından birinde networking fırsatlarından faydalanabilirsiniz.
NEDEN KATILMALISINIZ?
SAP Forum 2009, başka hiçbir etkinliğin sunamayacağı, çeşitli sektörlerden çok sayıda firmanın stratejilerini, yenilikçi iş ve teknoloji çözümlerini keşfetme imkanı sunuyor.

Firmanız hangi ölçekte olursa olsun, ister genel müdür, ister karar verici ya da bir kamu yöneticisi olun, kurumunuzun hergün karşılaştığı zorluklar ve fırsatlardan yeni bakış açıları kazanacaksınız.

Belirlenmiş sunumlardan aşağıdaki konularda bilgi elde etme imkanı bulacaksınız:
  • Yatırımın geri dönüşümünü artırmak
  • Toplam sahip olma maliyetini düşürmek
  • Entegrasyon maliyetlerini azaltmak
  • Müşterilere daha yakın olabilmek
  • Büyüyen bir ekonomide karlı büyümeyi sürdürebilir kılmak ve hızlandırmak
Geniş bir yelpazede sunulan çok sayıda etkinlikte
  • Pek çok bilgilendirici sunum, tanıtım ve panellere
  • Sektöre özgü oturumlara
  • Uzmanların aydınlatıcı konuşmalarına
  • Kurumsal başarıyı beraberinde getiren çözümler için uygulamalı sunumlara katılın
  • ve Türkiye'nin en kapsamlı iş ve teknoloji etkinliğinde binlerce profesyonelle bir araya gelin!
KIMLER KATILMALI?
SAP Forum 2009'a katılım ücretsizdir. Etkinlik genel olarak kurumsal teknolojilere yatırımı artırmayı amaçlayan tüm profesyoneller için tasarlanmıştır:
  • Üst Yönetim - Her sektördeki ve büyüklükteki SAP müşterilerinin nasıl rekabetçi avantaj oluşturduklarını ve yenilikçi stratejiler ile karlı büyümeyi nasıl elde edebildiklerini öğrenin.
  • İş yönetimi - Kurumsal Kaynak Planlama, Tedarik Zinciri Yönetimi, Müşteri İlişkileri Yönetimi, uyumlu iş ağları ve kurumsal servis odaklı mimari gibi konularda en son yenilikleri, SAP'nin sektörel çözümleri ve en iyi uygulamalar ile elde edilen katma değerleri keşfedin.
  • Karar Vericiler - SAP ve işortaklarının sunduğu son teknoloji ve çözümleri kullanarak, her ölçekteki firmada netlik, şeffaflık ve içgörünün nasıl elde edileceğini görün. Eğer kurumunuz henüz SAP çözümlerini kullanmıyorsa, SAP Forum 2009, karşılaştığınız sıkıntılara getirilen çözümleri değerlendirmek ve sizlerle tecrübelerini paylaşacak iş ortakları ve müşterilerle tanışmak için ideal bir organizasyondur.
  • İş Ortakları - SAP Forum 2009, SAP yöneticileri, müşterileri ve diğer iş ortakları ile tanışabileceğiniz ve yeni teknolojiler, ürünler ve hizmetleri görüşebileceğiniz en uygun yıllık iş etkinliğidir.
  • Basın - Size özel sunulmuş medya etkinliğine, bire bir röportajlara ve geniş katılımlı bilgi paylaşım oturumlarına eşlik edin ve gün boyu, iş dünyasını etkileyen fırsat ve zorlukları üst düzey yöneticilerle tartışma imkanına sahip olun.
ETKİNLİK ALANI
Etkinlik Alanına Ulaşım:
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı
Harbiye 34267 • İSTANBUL • Tel: +90 212 373 1100 • Faks: +90 212 224 0878 • Web-sitesi: http://www.icec.org/

Ayrıntılı Bilgi İçin :
http://www.sap.com/turkey/about/events/forum09/index.epx

SAP Forum 2009'da buluşmak dileklerimle.
Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com

7 Eylül 2009 Pazartesi

SAP ABAP ile Hesap Makinesi

REPORT Z_CALCULATOR.

DATA: DEGER(15) TYPE C.
CALL FUNCTION 'FITRV_CALCULATOR'
* EXPORTING
* INPUT_VALUE =
* CURRENCY =
* START_COLUMN = '10'
* START_ROW = '10'

IMPORTING
OUTPUT_VALUE = DEGER

EXCEPTIONS
INVALID_INPUT = 1
CALCULATION_CANCELED = 2
OTHERS = 3.

IF SY-SUBRC = 0.
WRITE:/ 'Sonuc ', DEGER.
ENDIF.

Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com

21 Ağustos 2009 Cuma

Keşfedilmeyi Bekleyen Cennet veya Bir Kültür Kenti: İznik


Bu seneki yıllık iznimizi –kızımızın da henüz 3 aylık olması sebebi ile- yakın bir yerlerde geçirelim düşüncesi ile İznik’te geçirmek istedik. İnternette kısa bir İznik araştırması ardından edinilen bilgiler, ödünç alınan olta ve donanımlarına birde valizlerimizi ilave ederek İznik yollarına revan olduk.

Tatil, sadece Türkbükü plajlarında, Bodrum Koylarında yada Kuşadasın da alemlere akılarak geçirilmeli düşüncesinin dominant kültür-düşünce olduğu, bir ortamda İznik’ten bu kadar tat alabileceğimi açıkçası düşünmemiştim. İznik Tatili/Gezisi vesilesi ile etrafımızda yakın yada uzak çevremizde nice “Saklı Bahçeler” “Yeniden Keşfedilmeyi Bekleyen Cennetler” olduğunu fark ettim.

Sabahları İznik’le özdeşleşen İznik gölünde yüzme ve güneşlenme, öğlenden sonra şehir içi tarihi turistik mekanların ziyareti, akşamları balıkçılık. Bu arada oldukça güç olsa da 5 gün boyunca Tv, gazete, internet vb. modern unsurlardan uzak durmak. Farklı bir bakış açısı ile modern zamanların Hay Bin Yekzan’ı / Robinson’u gibi yaşamak.

Peki bu tatilde/gezide neler yaşadım, gördüm, hissettim…

İznik Gölünde gözlerim ve boğazım yanmadan rahat rahat yüzebildim,

Gece yarısında oltaya gelen balığı çıkartma zevkini birlikte yaşamak için, uykuya yeni dalmış 5 yaşındaki oğlumu uyandırarak hayatımda ilk defa balık çektim/tuttum,

Kayık ile 250 metre ağ çekip, nasıl 0(sıfır) balık yakalanılırı test ettim,

“Bu sene gölde balığın pek bereketi yok” diyen balıkçı emekçilerini dinledim, yanına birde aynı emekçilerin “avlanma yasağına rağmen, havyarını henüz boşaltamamış balıkların günlük kaygılarla avlandığı” ifadesini koyunca “bereketsizlikte” suçlunun uzakta aranmaması gerektiğini düşündüm.

İtalya, Avustralya gibi ülkelere ihraç edilen Gümüş Balıklarının yakalandığı-avlandığı IRIP çekme işlemine katıldım,

Traktör üzerinde, bir gece yarısı, bir elma tarlasının “elma kurdu ilaçlama” işlemi katıldım,

Güneşin batımına karşı Liman Aile Lokantasında, İznik’in güzel balık çorbasını içip, çizme sazan ve yayın balığını yedim. Kalmamış olan yayın şişi özellikle tavsiye ettiler,

Çinicilik merkezlerini gezdim, İznik’in bir birinden güzel renkli ve her bir şeklinde, çizgisinde ayrı anlamlar yüklü çinilerini görüp yeniden bu sanatın canlanmaya başlamasının heyecanını hissettim.

Rehberimiz Sinan OK ile birlikte Restore edilmiş Türk-İslam eserlerini gezip-gördüm, bir kere daha Ecdadım ile övündüm, Devletime teşekkür ettim,

Restore edilmeyi bekleyen eserleri görünce ;
“Her tarafta harâb eller, baykuşlara bayram,

Köprüler bir bir yıkılmış ve yollar yolcusuz,

Gelip uğrayanı kalmamış çeşmeler, susuz…” mısraları dilime dolandı.

İnsanlık tarihinin bir parçası ve bizlere emanet olunan Roma Kültürüne ait eserleri gördüm,
Tüm bu eserlere baktıkça dünya insanlık medeniyetinde ve biliminde aslında geçmişte yaşayan insanlarla mı yoksa biz mi daha ilerideyiz diye düşündüm.

Restore edilmeyi bekleyen Antik Roma Tiyatrosunu gezerken aklım Gladyatör filmine gitti.
“ O dönem için bilimin ve teknolojinin zirvelerini zorlayan insanların, insanlığının dip yapması ve bohemleşmek.“

Yine aynı antik tiyatroda restorasyon sonrası doyumsuz sesi ve yorumu ile bir Sezen AKSU bir Kayahan konseri hayal ettim. Hayal bu, kurmadan gerçekleşmez…

2 dine ibadethanelik yapan Orhangazi Camii/Asayofya Müzesini gezdim. Kendimi bir garip hissettim.

Dünyanın sayılı surlarından olan İznik Surlarını ve kapılarını gördüm. Diyarbakır surlarını da yakından görmüş ve bilgi sahibi biri olarak İznik Halkının kendisine emanet edilen eserlere daha doğru ve sağlıklı sahip çıktığını gözlemledim.

İznik’in 6 defa yıkılıp 7 defa kurulduğunu öğrendim. Eski İznik’in şimdiki İznik’ten yaklaşık 4 metre daha aşağıda olduğu gördüm.

93 harbi sonrası Bulgaristan’ın Osmanpazar bölgesinden gelen Türklerce kurulan Aydınlar (Atiye) köyünü ziyaret ettim. Gölden yaklaşık 150 metre yükseklikte üşürken, sıcak ve çalışkan insanları görünce içim ısındı.

Tüm bunları görüp yaşayınca, İznik’in yaşayan medeniyetinin gerek Türkiye’de gerekse Türkiye dışında yeterince tanıtılamadığı kanaati oluştu bende. Ümit ederim ülkemizin tüm güzel beldeleri gibi İznik’te turizmden yeterince payını alabilir.

Sadece bronzlaşmak istemeyenlere; göl, balık, güneş, tarih, toprak, tarım, çini ve daha nice güzel özellikleri ile ideal bir tatil için biçilmiş kaftan İZNİK’i tavsiye ediyorum …
Saygı ve sevgilerimle.
Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com

Tavsiye Edebileceğim Kişi ve Yerler:
Lokanta : Liman Balık Izgara – 0 224 757 73 00
Rehber : Sinan OK – 0 535 862 96 14 – Sinan_ok_iznik@hotmail.com
Çini Ustaları:
Nazar Çini - Aslı DOĞRAMACI – 0 505 252 11 51 – seramiker_78@hotmail.com
Bedesten Çini – Gülay KARDAŞ – 0 224 757 11 23 – 0 536 225 87 18 – bedesten_cini@hotmail.com


16 Ağustos 2009 Pazar

Babalığın Hissettirdikleri...


Biz Marslılarda evleninceye kadar yaşam merkezimizde daima “Ben” bulunur. Bu bir Venüslü ile karşılaşıp hayatımızı birleştirdiğimizde “Biz’e” dönüşür. Aradan zaman geçip bir çocuğumuz olduğunda yani BABA olduğumuzda yaşam merkezimizin “O’na” dönüştüğünü görür ve hissederiz. Ben’den Bize , Bizden O/Onlara dönüşümün adıdır Babalık. Babalık, bir İpek böceğinin metamorfozudur.

Elbette “ayaklarının altına cennetler serilmiş” analar kadar şefkat abidesi değiliz. Zaten olmamızda istenmemiş. Bir çocuğun eğitiminde ve gelişimindeki önemi en az anne kadar belki de yeryer daha ileri düzeydedir.

Etrafımızda bir şekilde babasız büyüyen (yetersiz baba modeli yada yetimlik) çocukların/gençlerin eksikliklerini rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Gereğinden fazla çekinik, korkak veya tam zıttı hiçbir otorite ve korku tanımadan serazad ve serkeş nereye toslayacağı belli olmayan çocuklar/gençler.Yazımı daha fazla bilimselleştirmeden konunun uzmanlarına havale etmek istiyorum.

- Babalık nedir dendiğinde içimden geçenleri/yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

- Babalık, 9 ay eşinizin taşıdığı yavrunuzu ellerinizde bulduğunuzda “afallamaktır”,

- Babalık, yürümeye başlayan çocuğunuzun düştüğünü görüp “yüreğinizin yağları erise de” kalkmasını da kendisi öğrensin deyip uzaktan seyretmektir.

- Babalık, ateşler içinde kıvranan çocuğunuzu apar topar hastaneye götürürken soğukkanlılığınızı korumaktır.

- Babalık, özel hayatınızda asla başkasının yemek tabağına kaşık sallamamanıza rağmen onun ağzından çıkan yarım kaşığı “şifa niyetine” gözünü kırpmadan sıyırmaktır.

- Babalık, bir gece ziyaret dönüşü yolda uyuyan çocuğunuzu kucakladığınızda merdivenleri inerken göğsünüzde ve karnınızda yayılan tatlı ıslaklık ve sıcaklığı hissedip “erkekliği kimseye bırakmadan” yürüyebilmektir.

- Babalık, “ben asla ütüsüz pantolon giymem” diyen dominant bir erkeğin otobüste şehirlerarası yolculuğunun son 1 saatini kusmuklu bir pantolon ile devam ettirmesidir,

- Babalık, yıllar geçip karşınızda size diklenen çocuğunuza “bir zamanlar bende babama böyle diklenmiştim” diyemeyip yutkunup, susmak zorunda kalmaktır.

- Babalık, gözünüz gibi koruduğunuz ve sakındığınız kızınızın beline kırmızı kurdeleyi kendi ellerinizle bağlarken belki de onun karşısında ilk defa duygularınıza hakim olamamaktır.

- Babalık, sekarat anınızda, çocuklarınız etrafınıza toplandığı, kelimelerin tükendiğinde, çocuklarınıza lisan-ı haliniz ile son dersinizi bir öğretmen gibi eğitici, iyilik ve hayır defterini açık bırakacak evlatlar yetiştirmiş bir baba gibi vazifesini tamamlayarak tatlı bir tebessüm ile hayata veda edebilmektir.



Saygı ve sevgilerimle.



Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com

6 Ağustos 2009 Perşembe

"Yedi Renk Yazılım" dan Merhaba

Merhaba Kıymetli Blog Takipçileri;

Bugünden başlayarak “Yedi Renk Yazılım“ blog’u adı altında sizlerle teknolojiden, edebiyata ondan sanata ondan IT sektöründe ki gelişmelere kadar pek çok konuda bu platformda sizlerle buluşacağım.

Sadece yazılım ile sınırlı kalmayacağım. Çünkü bizim sektördeki insanlardaki en önemli eksiklik belki de sosyal hayat. Yani en önemli problemimiz anti sosyallik.

“3 adet çivinin 351 hareketini yaptın mı? , Abi o para transferini yapalı çok oldu, Projeye istediğin malzemeyi çoktan çıktım ” gibi rutinleşen cümleler. Hayatımız sanal bir alem üzerinde. Yani bir matrix’de yaşama devam.

Arada bu seradan çıkmak gerektiğini düşünüyorum. Belki biraz şiir, bir yudum edebiyat, bir kuple musiki. Biraz SAP, ERP, .net, Delphi , biraz Orhan Veli, Yahya Kemal, Celal Güzelses, biraz madde biraz mana.

Amacım bilgi, tecrübe paylaşımının yanında gönülden gelen nağmeleri de –her ne kadar sanalda olsa :) -bu platform üzerinden sizlerle paylaşmak.

Saygı ve Sevgilerimle…

Melih MUTLU – mutlu_melih@hotmail.com